Wednesday, March 30, 2011

Otobüste Katliam

Bunu yazmasaydım ölürdüm. Az önce Milano'nun merkezinden en işlek otobüslerinden birine bindim. İlk önce zaten bu saatte( 21.30), otobüsün bu kadar dolu olmasına şaştım, çünkü genelde o saatte otobüste 7-8 kişi olur max. ilk durakta. Neyse, ön kapıdan ortalara ilerledim yer bulabilmek için, gittikçe burnuma kötü bir koku gelmeye başladı. Koku giderek etkisini arttırdı. Bunun otobüsün kalabalık olmasından kaynakladıgını düşündüm.

Tabi, kötü kokuyu orta kapının orda uyuyan,biraz derbeder görünüşlü ve bir sürü eşyası olan yaşlı çifte kondurmak olmazdı hemen. Önyargı olurdu, doğru olmazdı... Ben ilerledim, onların 2 arka sırasındaki boş yere oturdum. Ama koku dayanılacak gibi değildi. Yok kusacaktım neredeyse. Yanımdaki kadına baktım, burnunu kapatıyor. Ben de aynısını yapmaya başladım.

Etrafımdaki herkes aynı şeyi yapmaya başlamıştı. Evet, koku yaşlı çiftten geliyordu. Ve saçlarından da geliyor olabilirdi spesifik olarak. Adamın gri uzun saçları, uzun zamandır yıkanmamışa benziyordu. Bazen nefes alabiliyordum rahat rahat ama sonra bir koku dalgası geliyordu ki, kusacak gibi oluyordum.

Sonraki duraklarda, orta kapıdan binen masum insanları izlemekse trajikomikti. Bindikten sonraki ilk saniyelerdeki, yüz ifadelerinin değişimini gözlemliyordum. Yüzlerini bururşturarak, ön ya da arka tarafa doğru kaçışıyorlardı. Bizse, yanımdaki kadınla kader birliği yapmıştık, burnumuzu kapatarak nefes almaya çalışıyorduk, ama ben kendimi tutamayıp gülüyordum artık...

Evet, Milano hakkındaki en kötü deneyimim buydu herhalde, hırsızlık deneyimimden sonra. Ama bunun sizin başınıza geleceğini sanmıyorum. Yılda kaç kere olur ki böyle bir şey. Ya da hayatta kaç kere...

Milano'dan sevgilerle...

Sunday, March 27, 2011

Yurt Yaşamı @Milano vs. @Sabancı

Yurdu niye anlatıyor şimdi bu, diyebilirsiniz. Bunu hissediyorum:) Ama bahsetmek istediğim birkaç önemli nokta var:
1)
Kaldığım yurt, üniversitemin(devlet üniversitesi) öğrencilerine aylık 180 Euro'ya sağladığı yurt. Biz, Erasmus öğrencilerinden 300 Euro alıyorlar, neden bilmiyorum. Ama ben, çok da şikayet etmiyorum, helali hoş olsun verdiğim para:) Milano gibi bir yerde 300 Euroya kalacak yerim var ya yeter! Hem deee...


Sabancı'daki(özel üniversite, ne kadar ben para ödemesem de) yurdumun, yaklaşık 2.5 katı büyüklüğünde. Her hafta, çarşafları değiştirmelerinin yanında, tüm havlularını da değiştiriyorlar. Şimdi sıkı durun: Üstüne tuvalet kağıdını veriyorlar! Şimdi bunlardan bize ne, diyebilirsiniz... Ancak, bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Çok öğrenci yanlısı değil mi?

Daha bitmedi. Yurtta kaldığın için Sodexho kart benzeri bir kartın var, üniversitenin yemekhanesinden %50 indirimli yemek yiyorsun. Akşamları yemekhanede yemek istemeyeceğini de düşünmüşler, şehrin çeşitli noktalarında anlaşmalı restoranlarda indirimli yiyebiliyorsun.

Şimdi insan bunları görünce, isyan etmeden yapamıyor. İtalya, öyle çok çok sosyal bir devlet sayılmaz. Bir Kanada, bir İsveç değil. Ama öğrencilerine bu imkanları sağlaması çok hoş. He bu sadece benim üniversiteme has bir şeyse, bu sefer devlet üniversitesi olan üniversitemi bu öğrenci yanlısı yaklaşımından dolayı kutlamak lazım!

Allah aşkına, Sabancı bunların aldığının 2 katı parayı (İstanbul'la buradaki alımgücü farkını düşünürsek daha da fazla); şehre 45 km uzaklıkta bunun yarısı kadar bir oda için alıyor ve biz her öğüne yaklaşık 10-12 lira gibi bir para ödüyoruz. Sabancı yurdunun, haftada bir olan temizliği(burada 2 haftada bir) ve koridorlardaki sebiller dışında cazip bir yanı yok. Tekrar söylüyorum, ben Sabancı'ya zaten hiç para ödemiyorum. Ancak, vakıf üniversitesi olan okulumuzda-ve diğer vakıf üniversitelerinde- ya da Türkiye'deki devlet üniversitelerinde aynı anlayışı görememek, insanı üzüyor.

2)
Şimdi bir de, yurttaki sosyal yaşantıdan bahsedeceğim. Ama önce Sabancı'dan alışık olduğumuz bir durumdan bahsetmem gerekiyor.

Biz Sabancı'da selam verme özürlüyüzdür. Bu ne demektir? Şimdi, birini tanıyorsunuzdur, aynı dersi almışsınızdır ya da aynı projede yer almışsınızdır ya da birlikte ödev yapmış/sınava çalışmışsınızdır.  Ama bunlar, geçen dönem olmuştur mesela. O zaman, artık selam vermenize gerek kalmaz. Yani, gözgöze bile gelseniz, kafanızı rahatlıkla çevirebilirsiniz. He bu arada, selam verme derken, durup ayakta 5 dk. hal hatır sormaktan bahsetmiyoruz. Bir "Selam" olabilir, sadece bir gülümseme olabilir, o bile zor geliyorsa, başınla bir selam verme olabilir... Hayır, bu insanlar seni gördüğünde başını biraz olsun eğerek selam vermekten acizdirler ama facebook'ta "arkadas" olarak eklemekten geri durmazlar!

Gelelim buradaki duruma... Malum ben yeni olduğum için yurtta çok insan tanımıyordum. Yani yeni yeni tanımaya başladım. Neyse, yurda giriyorsun ya, koridorun diğer ucunda bile biri varsa "Ciao" diyor:) Başlarda, herhalde bana demiyordur, tanımıyor beni diyordum. Çevreme bakıyordum, başkasına mı dedi, diye:) Hani bırakın yanyana/gözgöze gelmeyi, ben onun orada olduğunu bile farketmemişim biri bana " Ciao" diyor:)  Mutfaga gidiyorum, kimseyi tanımıyorum, hepsi "teker teker" "Ciao" diyor. Mutfağın önünden biri mi geçiyor, kapıdan başını sokup "Ciao" deyip öyle geçiyor... Mutfakta karşılaşıp da, sohbete başlamadığım İtalyan olmadı şu ana kadar... Ya bu ne güzel memlekettir ya:)

Velhasıl, bu vesileyle tekrar: I love Italy!

Friday, March 25, 2011

Bir Ay Sonunda Milano İzlenimleri

Milano'ya geleli çok oldu ama hem blogspot'un Turkiye'de yasaklanması hevesimi kırdı; hem de daha yeni şöyle bir durup, yaşadıklarımı tartıp biçme imkanı buldum.

 Milano, turistler için çok kaydadeğer bir şehir değil aslında. 1 günde turstik her yerine gidersiniz, üstüne alışverişinizi de yaparsınız:) He ben daha bu vakte gelene kadar, turistik hiçbir yerini daha gezmedim. Bu benim ayıbım, kabul ediyorum. Şöyle söyleyeyim: Duomo'nun içini bile gezmedim daha. Nasılsa hep buradayım ya, bir gün gezerim diye gezmiyorum işte:) İstanbul'da yaşarken Kız Kulesi'ne ya da Hidiv Kasrı'na gitmemek gibi.

Ama ben Milano'da yaşamayı çok sevdim. Hem İtalya'dasınız... Yani klasik sevdiğimiz İtalyan özellikleri; güleryüzlü, sıcak insanlar, iyi yemekler, kulağa inanılmaz hoş gelen bir dil,  müthiş bir sanatsal miras, sanata saygı vs... Hem de İtalya'ya göre daha bir Avrupa şehrindesiniz. Yani, kuzeyde olmasının getirdiği disiplin (İtalyanlara nazaran), diğer şehirlerde çok bulamayacağınız dakiklik(nispeten diyelim, nitekim bir alman zamanlamasını da beklememek lazım)... Üstelik büyükşehir olmasının verdiği, kültürel/sanatsal etkinliklerin çokluğu, toplu taşıma araçlarının yaygın olması, akşam dışarı çıkmak için birden fazla seçeneğinizin olması...vs. benim sevmem için önemli faktörler... Bakmayın biz İstanbullular, akşam Bebek'e mi gitsek, Taksim'e mi çıksak, yoksa Bağdat Caddesi'ne mi gitsek lüksüne alışkın olduğumuz için, bir şehirde dışarı çıkmak için seçme şansının olmasının ne kadar önemli bir şey olduğunu fark edemiyoruz. Lafı gelmişken, bir kez daha İstanbul'umuzun önünde saygıyla eğiliyorum:)

Milano da çok sayıda bir milletin yaşadığı bir şehir. Ama Paris kadar korkutucu gelmiyor bana yine de. Şu ana kadar, Milano sokaklarında bir kere bile tedirgin olmadım. Paris'teki kadar dilenci kesinlikle yok. Çok çok sayıda çiçek, garip oyuncak..vs satıcısı var. Bazen, yapışkan olabiliyorlar ama kararlı bir şekilde "No, grazie" diyince genelde gidiyorlar:) Bu biraz da sizin ne kadar turist göründüğünüze bağlı.

He bu arada benim yurdum şehir dışında diye geçiyor ama otobüsle 15 dk'da merkeze gidebiliyorum bu şehir dışından:) Ben genelde yurdumun konumu itibariyle otobüs kullanıyorum ve buradaki otobüslere bayılıyorum. Hızlı, temiz ve güvenliler. Metroyu çok tercih etmiyorum bu yüzden. Sizlere de www.atm.it adresinden yararlanmanızı ve otobüs kullanmanızı tavsiye ederim.

Metroda, özellikle merkezi duraklarda ve yoğun saatlerde hırsızlık olaylarına karşı dikkat etmek de gerekiyor. Nitekim başımıza böyle bir olay da geldi. Kalabalıkla metroya binmeye çalışırken arkadaşımın cüzdanını çalıp, içindeki paraları aldıktan sonra cüzdanı metroda yere atmaları herhalde 30 sn filan sürdü. Biz olayı anlayıncaya kadar, ilk durakta inmiş bulundular hem de... Velhasıl, hırsızlık olaylarına karşı, her büyükşehirde olduğu gibi kalabalık yerlerde dikkat etmek lazım. Ama bu olaydan sonra ne başıma bir şey geldi, ne de tedirgin olduğum bir durum oldu. Bunu da belirtmek isterim...

Biraz daha zaman geçince, muhtemelen daha sağlıklı tespitler de yapmış olurum şehir üstüne. O zaman tekrar yazacağım...

Thursday, March 24, 2011

yine yeni yeniden

Bugun, havaalanlari ve seyehat kurallari acisindan yine ilginc bir gun oldu. Ilk olarak, Istanbul’da check-in kuyrugundaki yer gorevlisi beni soru yagmuruna tuttu. “Italya’ya ne zaman gittiniz?”,”Baska hangi ulkelere gittiniz?”,”Almanya’ya gittiniz mi?”,”italya’ya nicin gidiyorsunuz?”…vs. Ben tabi ki de panik oldum. “Baska bi yere gitmedim, italya’ya gittim, bir de buraya geldim. Ama neden bu sorulari soruyorsunuz anlamadim” dedim. (Italya’dan Fransa’ya gittigimi soylemedim, cunku pasaportumda Fransa’ya dair hic bir iz yok:),ic ucus filan geyigine)

Neyse, adam tatmin olmadi. “Peki, Munih’e hic gitmediniz mi?” diye sordu. Heh, dedim ya. Bana bunlarla gel, niye korkutuyorsun? Dedim, buraya gelirken ordan aktarmali geldim, iste bilet de burada. Adam ancak ve ancak bileti gordukten sonra tatmin oldu. Simdi soru şu, adam beni panikletip keyif almak icin mi yapti bunlari, yoksa benim italya icin egitim vizem hakikaten baska ulkelere gitmeme izin vermiyor mu? Eger oyleyse, benim arastirip buldugum Nisan 2010′da AB’nin cikardigi yeni yasa ne yasasi? Kimsenin bundan haberi yok mu? He yoksa var da, kucuk bir Turkish girl’le anlasip oyun mu oynuyorlar? He diyelim ben kacak kucak Almanya’ya gittim, sana ne bundan yahu? Elin uyanik almani beni uyarmamis, ben ordan guzel vatanima gelmisim, simdi gidiyorum. Sana noluyor yani?

Sonra, Zurih’e geldim. Yine pasaport kontrolu… Kadin, oturma izniniz var mi diye soruyor. Yahu, vizem var iste, orda okuyorum, simdi de cok degerli Zurih’inizden transfer yapip Milano’ya gidecegim, yine okumak icin… Oturma iznim olmasa nolcak, birak Italya dusunsun oraya kacak mi yerlesegim, siyasi siginma talebinde mi bulunacagim napacagim. Velhasil, kadina guzellikle oturma iznime basvurdugumu ama henuz cikmadigini, ogrenci vizemin uzun sureli oldugunu…vs anlattim.

Son olay da, benim basima degil, Zurih’te guvenlik sirasinda onumdeki Misir’li bir adamin basina geldi. Ama benim de sinirim bozuldu. Adam, Misir’da duty free’den icki filan almis, poset de kilitli. Guvenlik gorevlisi, ilk olarak onlari Istanbul’dan mi aldi diye sordu. Sonra da, Misir’in AB’ye dahil olmadigi icin ickileri check-in’e vermesi gerektigini soyledi. Adam da kuzu kuzu gitti check-in’e. Ickileri nasil check-in’e verecek hicbir fikrim yok tabi bu arada (Star Alliance uyesi havayolu sirketleri, artik “fragile” etiketi vermiyormus haberiniz olsun).  Ben dayanamadim gorevliye, “Nasil yani? Duty free’den almis olmasina ve duty free posetinin kilitli olmasına ragmen mi alamiyorsunuz?” dedim. Adam, bana yine AB, kurallar murallar diye geldi. Hay dedim, sizin AB’nize de… Ama bu kural Istanbul icin gecerli midir bilmiyorum. Belki, biz muzakere surecindeyiz, Avrupa bilmem ne Ekonomi Birligine,bilmem kac yildir uyeyiz diye bize kiyak geciyorlardir.

PS: Hayatımın en kısa ucak yolculugunu da yapmış bulunuyorum: Zurih-Milano, 30 dk.